8 Aralık 2017 Cuma

Kediversite'nin annesi ve öğrencilerinin SOT'u (Sırma Oya Tekvar) "oğlak sohbetleri"nde :)

Kedi bize dil çıkartıyor farkında mısınız :) Sırma'ya bugün poz vermek istememiş ve ortaya çıkan manzara bu :) Hayvan Hakları Savunucusu, öğretim üyesi, Türkiye'de bir ilk olan Kediversite'nin fikir analarından ve öğrencilerinin sevimli cadısı SOT; oğlaklara seslenirken "Sezgilerini, evrene ilişkin içlerinde diri olan kavrama gücünü hafife almasınlar; çünkü onlar büyüklerden daha derin hissediyorlar" diyor. Bununla da yetinmiyor azıcık azarla karışık oğlak ebeveynlerine de "Evet, o çocuğu siz yaptınız, sizin ürününüz; ama o aynı zamanda kendi başına bir birey ve kendi seçimleri var. Buna saygı duyun. Yol göstermek ayrı, dayatmak ayrı şeyler" diyor. Hayvanlar ile ilgili geride bıraktığımız günlerdeki tüm kötülüklere inat, güzel işlerin içinde olan birisinin sesini duymak istiyorsanız, bu söyleşi tam size göre :)

Saadet: Sırma merhaba, hoş geldin “oğlak sohbetleri”ne. Teşekkürler bu daveti kabul ettiğin için. Öğretim üyesi, hayvan hakları savunucusu ve öğrencilerinin SOT’u olarak cadı kimliğini sahipleniyorsun :) Bunların hepsine geleceğim ama bugün tüm haber sitelerinde ilk sıralarda yer alan yine bir şiddet olayı var (kediye yapılan şiddet) ve ne yalan söyleyeyim iyi bir ses duymak için yazıyorum soruları şimdi? Nedir insanları şiddete yönelten şey sence?
Sırma: Saadetciğim, öncelikle merhaba. İsteğini geri çevirmem mümkün değil! Seve seve kabul ettim. Evet, yine bir hayvana şiddet olayı gündeme geldi. Bu olaylar aslında her gün, her yerde ne yazık ki oluyor; ama biz yalnızca medyaya yansıdığı kadarından haberdar olabiliyoruz. Şiddet, çocukluktan hatta belki de bebeklikten başlayan bir eğilim. Açıkçası genetik etkenleri nelerdir, bununla ilgili pek bilgim yok. Ancak öncelikle anne ve babasını rol model alan çocuk, aile ortamında nasıl deneyimler yaşıyorsa o davranış kalıplarını benimsemeye başlıyor. Yani aile içerisinde şiddete yönelik davranışlar görüyorsa –ki bu şiddet sözel veya psikolojik de olabilir- bu davranışları öğreniyor, doğallaştırmaya ve kendi de yapmaya başlıyor. Aile içinde doğrudan şiddet gören çocuk, öğrendiği bu davranışı oyuncaklarına, arkadaşlarına, hayvanlara; yani kendinden güçsüz gördüğü, gücünün yettiği nesnelere, kişilere yöneltiyor.

Saadet: Bir panele katılmıştım ve orda çocuk ve ergen ruh sağlığı bölümünden bir profesör “şiddete maruz kalan çocukların suça ve şiddete daha fazla eğilimli” olduğunu söylüyordu. Çok içim acımıştı bu sözlere. Yine geçenlerde Balıklara Yüzmeyi Öğreten Deniz adlı güzel bir kitap okudum ve üzerine yazdım. O kitapta bir bölümde bir çocuk babasından şiddet görüyor ve sonra bir başka yerde kendisi de bir köpeğe şiddet uyguluyor. Neden böyle davrandığını soran ve ona sevgi ile ilgi gösteren doktor abisi ise aldığı yanıtla duralıyor. Çocuk “neden benim de canım acıyor, bu köpeği sevmediğim anlamına gelmez ki? Hem bitki veya hayvan, ne olacak ki” gibi cümleler geliyor. Sen uzun bir süredir hayvan hakları savunucusu olarak çalışıyorsun. Neler söylemek istersin? Nedir sence temeldeki sorun?
Sırma: Evet, tam da böyle oluyor! Sen daha güzel özetledin J Sorun eğitim eksikliği, sevgi açlığı, farkındalık azlığı, özgüven ve saygı anlayışının yetersizliği ve bence en başta da korku… Özgüven ve sevgi eksikliğinden kaynaklanan korku… Kendi gerçekleriyle, iç dünyasıyla yüzleşmekten ve kabul etmekten korkan birey, kendindeki –çoğunlukla farkında olmadığı- arzuları, özlemleri, tutkuları başka biçimlere dönüştürerek bu eksiklikleri gidermeye çalışıyor. Bu eğilim şiddet veya öfke şeklinde ortaya çıkıyor ya da tam tersi aşırı teslimiyetçilik ve pasiflik şeklinde… Bunlar benim gözlemlerim ve düşüncelerim tabi.

Saadet: Sırma sence “sevgi” nedir? Bir canlıyı sevmek neyi kapsar?
Sırma: Bence sevgi, yaradılışın, var olmanın özüdür. Kainatta her bir var oluşun temelinde sevgi olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla çok kötü olarak değerlendirdiğimiz insanlarda da aslında sevgi duygusu var. İnsanlar bu duygunun eksikliğini, uzaklığını hissettiğinde içsel dengesi bozulmaya başlıyor. Yani bu duyguyu aslında var oluşu gereği, çok ilahi bir temelde biliyor ki eksikliğini yaşadığında tepki vermeye başlıyor.

 

Saadet: Sevgi verdiğin bir canlıdan sana en iyi gelen duygu nedir?
Sırma: Karşılığını tekrar sevgi olarak almak…

Saadet: Karabük Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapıyorsun. Kediversite kuruldu ve sen de buradaki canlıların annesi ilan edildin J Pek hoşuma gitti bu tanımlama. Bize “Kediversite”den bahseder misin? Neler yapılıyor burada, nasıl bir çalışma düzeni var?
Sırma: Üniversitede göreve başladığımda ilk işim, burada hayvan haklarıyla ilgili neler yapıldığını öğrenmek oldu. Bu sırada hayvan haklarıyla yakından ilgilenen, üniversiteye yeni girmiş bir öğrenci beni buldu; Atiye Nur Ataç. Ayağımızın tozuyla Hayvan Hakları Öğrenci Kulübü’nü kurduk ve çalışmalara başladık. Kediversite, iki yıl önce Atiye’nin önderliğinde kulüp üyesi öğrencilerin kurduğu, Türkiye’de üniversite yerleşkesi içindeki ilk hayvan bakımevidir. Buradaki amaç, sokakta zor durumda olan engelli, hasta ve sokakta yaşamını devam ettirmesi mümkün olmayan kedileri ve yine sokakta yeni doğum yapmış anne kediler ve yavrularını güvende tutarak onları sahiplendirmek. Tabi ki tedavileri yapılıyor. Bunu Safranbolu ve Karabük Belediyeleri’nin bakımevleriyle işbirliği içerisinde sürdürüyoruz. Bağışlar yoluyla gıdaları, ilaçları, kulübeleri, battaniye gibi ihtiyaçları karşılanıyor. Kimi zaman aramızda para toplayıp tedavi ve diğer masrafları karşılıyoruz. Üniversite yönetimi bize çok güzel bir alan ayırdı. Oraya elektrik ve su bağlandı. Öğrenciler her gün Kediversite’deki kedilerin bakımını yapıyor, mekanın temizliğini sağlıyor ve kedileri sahiplendiriyor. Hepimiz gönüllü olarak çalışıyoruz. Kulüp üyesi olmayan pek çok öğrenci de ziyaretimize geliyor. Hatta Karabük ilindeki ilkokullardan da ziyaretler oluyor. Çocuklar kendi elleriyle kedi evleri yapıyor, mama getiriyor… Bu bizi çok mutlu ediyor. Atiye ile doludizgin 4 yıldır hayvanlar için güzel şeyler yapıyoruz. O benim canım… Onunla ve ekibiyle gurur duyuyorum.


 


Saadet: Nasıl tepkiler aldın bu süreçte? İyi ve kötü diyebileceğin neler çıktı karşına?
Sırma: Bir kere medyanın çok ilgisini çekti. Yerel olsun, ulusal olsun, sık sık medya kuruluşlarından gelip Kediversite’nin haberini yapıyorlar. İnternete girdiğinizde Kediversite ile ilgili sayısız haber görürsünüz. Dediğim gibi bu yapı Türkiye’de bir ilk ve dileriz ki diğer üniversiteler de örnek alır, bu yaklaşım gelişerek çoğalır. Tabi ki bu oluşumu yanlış değerlendiren, tam idrak edemeyen kişiler de zaman zaman karşımıza çıkıyor. “Niye kedileri hapsediyorsunuz?” diyorlar. Birkaç kere tellerin kesildiği oldu. Akşam saatinde birileri gelip telleri kesmiş. Bir tanesinde üç bacaklı bir kedimiz bu şekilde dışarı çıkmış ve kaçamadığı için köpekler onu yakalamış. Parçalanmış halde bulmuştuk. Bu tip olaylar bizim için çok sarsıcı olabiliyor. Telleri kesenler iyilik yaptığını düşünüyor belki ama aslında zarar veriyor. Üniversite yönetimiyle bu anlamda işbirliği içindeyiz. Bize sahip çıkıyorlar, destekliyorlar. Artık daha sıkı güvenlik önlemleri alıyoruz bu sayede.
Belirttiğim gibi burada engelli ve yaşamını sokakta sürdürmesi mümkün olmayan, bakıma muhtaç kediler var. Sağlıklı kedileri niye kapalı yerde tutalım? Bunu sürekli vurguluyoruz. Kaldı ki sahiplendirme yaptığımız için içerideki kedi nüfusu sürekli değişiyor; sahiplendiriyoruz, yerine sokakta bulduğumuz başka yaralı, hasta kediler geliyor. Yani hep bir döngü var.

Saadet: Öğrencilerin sürece katılımı nasıl oldu?
Sırma: Dediğim gibi Hayvan Hakları Kulübü’ne üye olmayan pek çok öğrenci de Kediversite’ye geliyor, yardım ediyor. Kapımız herkese açık. Tabi işin en büyük yükü kemik kadro olarak Kulüp Başkanı Atiye ve ekibinin üzerinde… Tatil, hafta sonu, sınav, ödev, yaz kış demeden her gün Kediversite’deler. Sonuçta bu hayvanların günlük bakımının yapılması gerekiyor. Sorumluluğu çok fazla…


 

Saadet: Sırma sence kedilerin insana iyi gelen yanları nedir?
Sırma: Çok zekiler! İnsanı şaşırtacak şekilde ilişki kuruyorlar. Her biri ayrı bir karakter... Onları çözmek o kadar kolay değil. Bu da kedileri bence çok çekici kılıyor. Onlarla her gün yeni bir deneyim yaşayabilirsiniz. Sürprizlerle dolular.

Saadet: Kendi dışımızdaki canlılara gösterdiğimiz davranışlar aslında bizim kim olduğumuzu gösteren şey? İnsanların canlılara yaklaşımına dair olumsuz çokça örnek duyuyoruz ve maalesef görüyoruz. Örneğin tecavüz bu şiddetin en büyük ve somut hali. Birkaç yıl önce bir kedi tecavüze uğradığı için öldü ve bu olay sahiden hepimizi sarstı. Sence hukuksal anlamda neler yapılabilir? Hak arama süreci hayvan hakları savunucuları için nasıl işliyor?
Sırma: Bu konuda HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu (ki ben de temsilcilerinden biriyim), 5199 sayılı Hayvanları Koruma Yasası’na ilişkin yoğun çalışmalar yürütüyor. Yasa kapsamında hayvana yönelik şiddet şu an kabahat kapsamında. Yani hayvana eziyet edenle örneğin, kapalı alanda sigara içen aynı derecede suçlu görülüyor; para cezasıyla kurtuluyor. Oysa her türlü şiddet suçtur ve hayvana şiddet uygulayanlar potansiyel suçludur. Bugün hayvana tecavüz eden, yarın çocuğa kadına tecavüze yönelecektir. İstiyoruz ki hayvana karşı şiddet gösteren kişiler de hapis cezası alsın, aldığı ceza siciline işlensin… HAYTAP olarak yasanın değişip kabahatler kapsamından ceza kapsamına girmesi için yoğun çalışmalar yapmaktayız. Ne yazık ki bu süreç çok yavaş ilerliyor. Yıllardır bunun mücadelesindeyiz.

Saadet: Hayvanların davranışları küçük çocuklarınkine çok benziyor. En azından küçük bir cadısı olan birisi olarak gözlemlerim beni oraya götürüyor. Sence nasıl davranışları var kedilerin? Toplumsal olarak klasik ve olumsuz ifadelerle bahsi geçiyor (nankördür, istemediğini yaptıramazsın vb.) ama senden duymak istiyorum onları? Bir de şunu sormadan edemeyeceğim; yine klasik bir ifade var, köpek severler itaat altına almayı sever, kedi severler de itaat altına girmeyi? Hurafe mi sence bunlar?
Sırma: Valla ne yalan söyleyeyim, ben de öyle düşünüyorum! :) Kedilere nankör diyenlere şunu soruyorum: “Sen emir almayı sever misin? İşine gelmeyen bir şeyi sana zorla yaptırmaya kalksalar kabul eder misin?” Kediler de sevmez… Bu anlamda insana çok yakınlar. Onlara istemediği bir şey yaptıramazsın. İtaat etmezler. Bence bu da onların zekasından kaynaklanıyor. Çok sahipleniciler. Size “sahibim” gözüyle değil, “insanım, arkadaşım” gözüyle hatta olasılıkla da “hizmetçim” gözüyle bakıyorlar. :) Sanırım kedilerin bu doğası bazı insanların hoşuna gitmiyor. İnsanlar istiyor ki, onlara itaat eden, hizmet eden birileri olsun. Bencillik işte! Ego tatmini… Kedi severlerin bütün hayvanları gerçekten sevdiğine ve karşılıksız sevebildiğine inanıyorum bu nedenden… Onun için benim insanlara test sorum şudur: “Kedi sever misin?” Kedi severlerin daha özverili ve duyarlı olduğunu ve tür ayırt etmeden sevebildiğini düşünüyorum.

Saadet: Çocukluğunda hayvanlarla geçirdiğin güzel anılar var mı? Anlatır mısın, düşündüğünde yüzünde tebessüm oluşturan bir olayı?
Sırma: Çook var! Hangi birini anlatayım? Bütün hayvanlarla kendimi bildim bileli haşır neşirim. Bir keresinde bir köyde kardeşimle buzağı seviyorduk. Sanırım hayvanın üzerine fazla geldim. Bende sarılıp öpüp koklama dürtüsü çok yoğun da… Buzağı da üstüme gelip bana tosladı. Çat diye yere yapıştım boylu boyunca! Kaan’ın kahkahasını hiç unutmuyorum.



Saadet: Sence insanların hayvanlarla vakit geçirmelerinin en iyi yanı nedir? Neyi iyileştirir insanda mesela?
Sırma: Sevmeyi ve sevilmeyi öğretiyorlar. Sorumluluk duygusunu geliştiriyorlar. İnsanın kendiyle ve dünyayla bağını barışık kılıyorlar. Hayvanlarla zaman geçiren, onların sorumluluğunu alan insanların ruhsal frekansı da yüksek oluyor.

Saadet: Öğrencilerine en çok neyi vermek istiyorsun yaşama dair? Neyi yanlarına alarak yaşama dair güçleneceklerini ve sarılacaklarını düşünüyorsun?
Sırma: Önyargılarını kırsınlar… Tabularını yıksınlar… Dünya farklılıklarla, çeşitlilikle güzel... Onlardan olmayana saygı duymayı, hoşgörü geliştirmeyi öğrensinler… “Öteki”ye saygı duyup kabul ettikçe aslında güçlenen, ayaklarının üzerinde durmaya başlayan ve barışık kalan sen oluyorsun. Bunu anlatmaya çalışıyorum hep gençlere…

Saadet: Gelelim cadılık kavramına :) Neden cadı oldun? Ben de küçük cadımı hep böyle seviyorum ama senden duymak istiyorum. Nedir prenseslikten istifa edip cadılığa terfi etme sebebin?
Sırma: Çocukluğumdan beri cadılara sempatim var, nedendir bilmem… :) Masallarda cadıların tarafını tutardım. Oyunlarda cadı olur, cadı resimleri çizerdim. Ben reenkarnasyona inanırım. Kim bilir, belki de eski hayatımda cadı olarak yargılandım :) Biliyorsun, orta çağda cadı diye suçlanan kadınlar aslında tıpla, şifacılıkla, bilimle uğraşan, kadın hak ve özgürlükleriyle mücadele eden, özgür ruhlu kadınlardı. Bunu tabi çok çok sonradan, akademik anlamda kadın çalışmalarına ilgi duymaya başlayınca öğrendim ve bendeki bu cadılık pekişti. Ha bir de benim doğum günüm 31 Ekim; yani Cadılar Bayramı’na denk geliyor. Tesadüf olmasa gerek… :)

Saadet: Çocukluğunda büyüklerin yapmalarından hoşlandığın ve hoşlanmadığın şey neydi desem, ilk aklına neler gelir?
Sırma: Çocukken bana bir şeyi yapmamam söylendiğinde bunun nedenleriyle açıklanmasını isterdim. “Hayır, öyle işte!” gibi bir yanıt aldığımda sinirlenir, inadına yapardım. Bana göre her şeyin mantıklı bir açıklaması olmalıydı. Hala da öyle! Yeteneklerimin desteklenmesi ve takdir edilmesi de çok hoşuma giderdi.

Saadet: Sevgili SOT, eline sihirli bir değnek versek, bunu hayvanlar ve çocuklar için istediğin şekilde kullanabilirsin desek ne yapmak istersin?
Sırma: Yeni baştan bir dünya düzeni yaratırdım; ekonomik düzenin olmadığı, çıkar çatışmalarının olmadığı, siyasetin olmadığı…

Saadet: Geçenlerde Sevim Ak’ın bir kitabını okudum ve çok beğendim. Bir kaz, bir şov programındaki sunucuya sevgisi yüzünden çiftliğinden uzaklaşıp onu buluyor ve onun evine yerleşiyordu. Gittiği evde bir köpek vardı ve kaza dönüp “Bir kaz bir insanla ne kadar anlaşabilir? Ne yaşamları benzer, ne dilleri? Kaz en iyi kazla, köpek en iyi köpekle, insan en iyi insanla anlaşır” diyor. Sevimli kaz da bu söylemi çürütüyor. Birkaç hafta önce köye gittim ve orda köpekle çok iyi anlaşan ve arkadaşlık eden bir kedi gördüm. Sence nasıl bu ilişkiler. Toplumda sıkça duyduğumuz bazı söylemler çürüyor mu? Yoksa bu söylemler zaten sorunlu muydu? Senin gözlemlerin nedir?
Sırma: Evet, bu söylemler sorunlu! Kediyle kuş bile yeri geliyor arkadaş oluyor. Hiçbir hayvan zevk olsun diye, aç gözlülükle bir başka türe zarar vermez. Ego, sadece insanlarda var ve bu ego bütün evrensel dengeyi bozacak güçte… İnsanlık ise egosunu keşfedip, onu yenip önce kendi dengesini kurma, sonra da evrensel adaleti arayış peşinde hala… Öğreniyoruz tabi ki ama biraz yavaş öğreniyoruz.


Saadet: Oğlaklar gibi sürekli zıplayan ve yerinde duramayan zamane çocuklarına ne söylemek istersin?
Sırma: Sezgilerini, evrene ilişkin içlerinde diri olan kavrama gücünü hafife almasınlar; çünkü onlar büyüklerden daha derin hissediyorlar.

Saadet: Peki oğlak ailelerine ne söylemek istersin?
Sırma: Evet, o çocuğu siz yaptınız, sizin ürününüz; ama o aynı zamanda kendi başına bir birey ve kendi seçimleri var. Buna saygı duyun. Yol göstermek ayrı, dayatmak ayrı şeyler.

Saadet: Çok teşekkür ederim sohbete katıldığın için.

Not: Kediversitenin facebook ve instagram hesapları da var, ilgililere duyurulur!... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder