22 Kasım 2017 Çarşamba

Sırası mı Şimdi!

Bazı kitaplar bekletmeye gelmez. Öyle tekrar kargo poşetine sarıp evdeki gerçek sahibi küçük cadıya vermeyi de beklemez. Hemen okur ve çağrışımlarıyla sarılırken deftere kaleme diyeceğim ama, zaman klavye zamanı. Ben de onunla yazıyorum hemen aklımdakileri. "Sırası mı Şimdi!" adlı kitap Tülin Kozikoğlu'nun yazıp, Ece Zeber'in resimlediği bir kitap. Mavibulut Yayıncılık tarafından basımı yapılan kitap bir iç sızısı gibi dokundu bana. Etrafımda böyle insanlar var dedim kitabı okurken.


Öncelikle hemen şanslı bir çocukluk geçirip, çocuk olmama izin verildiğini söylemem gerekiyor.Bununla birlikte, özellikle çocuğu olunca insanın kendi çocukluğunu daha çok ziyaret ettiğini de eklemem gerekiyor. En azından bendeki etkisi böyle oluyor. Dolayısıyla kitaptaki Ali Sinan'ın da oğluna verdiği tepkide kendi çocukluğuna gitmesi oldukça etkileyiciydi. Çocukken resim yapmak isteyen ama her defasında "Sırası mı şimdi!" cümlesi ile karşılaşan Ali Sinan kimseye rest çekmiyor. Evet tek kelimeyle açıklamak gerekirse kimseye rest çekmiyor ve kendine haksızlık ediyor en çok da. Anne veya baba olurken insan klasik rollere bürünebiliyor. Sanırım fazlasıyla da kültürel öğrenmişlik eşlik ediyor buna. Ancak bu, bazen olumsuz sonuçlar doğurabiliyor. Örneğin çocuğun ödevi resimden önce gelebiliyor veya beslenmesi mutlaka her şeyin önünden gidiyor. Başka türlüsünde anne veya baba rahat edemiyor, öğrendiği bu çünkü. Ancak, tam da Ali Sinan da olduğu gibi, onun asıl istediği fark edilemeyebiliyor çoğu zaman. İşte en üzücü nokta da bu. Başkalarının buyruklarına uyarken kendi içindeki sesi susturuyor insan bazen.

Etrafımda çocuğuna oyuncak alırken, çocuktan fazla kendisi oynayan çok kişi biliyorum. Kendimi de buna dahil ediyorum; ben de resimli ve kalın kapaklı kitapları severim, küçük cadımla ilgili aklıma ilk bu geliyor. Ona mı alıyorum, yoksa kendi çocukluğumun bitmek bilmez ihtiyacını mı doyuruyorum sahiden arada karıştırıyorum. Galiba herkes için hayatını ikinci kez yaşama şansı çocuk büyütmek. Ali Sinan da okul hayatı, özel hayatı ve iş hayatı derken her defasında kendisinde ertelediğini bir anda oğluna tam da hayatı boyunca duymaktan hiç haz etmediği cümleyi; yani "sırası mı şimdi!" cümlesini söylerken fark ediyor. Sonra bir an duruyor ve çocuğunun yüzünde kendi çocukluğunu ve duyguyu görüyor. Keşke her anne baba bu şekilde davranabilse. Kendi çocukluğunda kendisine iyi gelen ve kötü gelen davranışları hatırlasa. Sonra da iyileri çocuğuna taşısa. Hemen elindeki boya ve kalemlerle oğlunu da kendisine dahil eden Ali Sinan oğluyla, onun odasına gidiyor ve beraber resim yapıyorlar. Aslında, Ali Sinan bir resim yarışmasına katılmak için resim yapmak istiyordu ama oğluna hayır diyemeyince onunla beraber yapıyorlar resmi. Yarışma için hazırlanan ilandaki cümle aslında çoğumuzun farklı şekillerde kendimizi bulacağımız bir cümle: "Ertelenmiş Hayaller." Yarışmanın teması bu ve aslında Ali Sinan'ın hayatı.

Çok etkileyici ve çok tanıdık bir hikaye aslında anlatılan ve tam da Tülin Kozikoğlu gibi bir kalemden gelince daha da etkili oluyor. Kitabın sonu ise hani saatlerce konuşursunuz da anlaşılamadığınızı hissedersiniz ya aynı o andaki halimizi resmediyor. Ali Sinan boş bir tuval bırakıyor kendisinden geriye ve hayatını anlatıyor oğluna. Son kısımda da "Burada o çocuğun yıllar boyunca yapamadığı resimlerin resmi var" diyor. Aynı, canı çok yanan insanların aniden sessiz kalması gibi. Vallahi ne yalan söyleyeyim güçlü bir ayna tutuyor yazar hepimize. Ali Sinan'ın kalemlere dokunduğunda hissettiği duyguyu anlayabiliyorum. Elbette çok dramatize etme niyetim yok, zaten yazarın da böyle bir niyetten yola çıkmadığını biliyorum. Ancak bir şekilde hayallerinden uzaklaştırılan çocukları düşününce içim sızladı. Çocuk olma hakları ellerinden alınmış çocuklar geldi aklıma. Hem de tam 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü'nü iki gün önce geçirmişken. Kısacası çocukların, tüm hayatları boyunca üzerlerinde taşıyacakları izleri bırakıyoruz onlara. Umuyorum ki, o izlere baktıkça yüzleri tebessümle dolsun. Umuyorum ki; en azından çocukluklarını doyasıya yaşasınlar, yaşayabilsinler. Sonra çok küçücük bir söz, bir ses veya bir obje çokça çağrışıma sebep olabiliyor. Çocukların yaşayacakları, telafisi mümkün olan şeyler olsun. Bir diğer taraftan yine çocukların yardımıyla iyileştirsin kendilerini çocukluğu elinden alınan büyükler, tıpkı Ali Sinan gibi.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder