9 Kasım 2017 Perşembe

Bu Mektup Sana-Bence Büyüklere Okutma


37 yaşında olan Nilay Şanlı diyor ki; "Merhaba. Ben Nilay. 37 yaşındayım. Fakat merak etme, kitabı yazarken baştaki 30 kısmını kırmızı kavanozuma sakladım. 37 yaştan 30 çıkarınca da bana sadece 7 yaş kaldı." Bunu kitabının başında söylüyor üstelik. Yazarı hissettiği yaş ve sevdiği yemekten tanıtan bir kitap elimdeki. Dinozor Çocuk tarafından basımı yapılan kitabın resimleyeni de Arzu Aysu. Abartısız söylüyorum bir çırpıda okuyup son sayfaya geleceğiniz bir kitap bu. Üstelik istediği kadar "Bence Büyüklere Okutma" diye uyarı yapsın. Hiçbir uyarı beni bu keyiften alıkoyamaz. O kadarcık hakkımız olsun ama değil mi?
Kitap ilkokulda okuyan iki öğrencinin ödevleri nedeniyle mektuplaşmaları ile başlıyor. Ödev en az iki defa mektuplaşmaları üzerine. Böylece birisi İstanbul, diğeri Antalya'da yaşayan iki çocuğun mektuplaşması başlıyor. 3T'den yani; televizyon, tablet ve telefondan uzak durmamızı isteyen yazar, çocukları kitap, kağıt ve kalemle buluşturma niyetinde. Mektupla gelen arkadaşlık da oldukça keyifli sohbetlerden oluşuyor.

Ege, Antalya'da yaşayan ve çok hareketli bir çocuk. Masal ise İstanbul'da yaşayan ve resme meraklı bir çocuk. Mektuplarda hareketli olmak, dişlerin çıkması, kardeş sahibi olmak, akran zorbalığı, anne-babaların yemek yeme konusundaki takıntıları, okulda verilen cezalar, doğaya saygı, beslenme alışkanlıkları gibi pek çok konu ele alınıyor. Hemen her mektupta bir konu tartışmaya açılıyor ve çocuklar birbirlerinden besleniyorlar. Üstelik yeni öğrendikleri deyimleri de kullanıyorlar ve anlamlarını açıklıyorlar. Açık söylemem gerekirse oldukça keyifli okumalardı hepsi de. Çokça güldüren, güldürürken düşündüren mektuplardı hepsi de. Ayrıca eleştirel okuma yapma şansı da veriyor bu mektuplar.

Sürekli hareket halinde olan Ege, satranç dersinde bir süre oturduğu için annesi tarafından öpülüyor ve bunu yazıyor Masal'a. Büyüklere normal gelenin çocukların dünyasında bazen nasıl da garip kaldığına tanık oluyoruz mektuplarda. Masal'ın yeni doğan kardeşi için "Sakın kardeş filan isteme annenlerden. Doğduktan sonra hastaneye geri veremiyorsun" demesi ve akabindeki olaylar zinciri de ayrıca komik.

Yine çocukların birbirlerini tanıtırlarken ki halleri de oldukça güzeldi. Tebessüm oluşmaması elde değil bu mektupları okurken. Örneğin Masal'ın dişleri ile ilgili konuştuğu mektuptaki şu sözleri çok komik: "Üç gün önce benim üst dişim düştü. Hem de çorbanın içine. Çok şanslıyım.Çünkü sevmediğim bir çorbaydı ve böylece bitirmek zorunda kalmadım. Zamanlama harikaydı." Yine bunu izleyen kısımda ailelerin neden "doydum" kelimesine kayıtsız kaldıklarını sorguluyor mektup arkadaşları. Yeni doğan kardeşini bir komşularının "Çirkin" diye sevmesine de içerliyor Masal ve Ege de onunla aynı fikri paylaşıyor. Şu cümleler çok içten; "Bir kişiye çirkin demek hiç de kibar bir davranış değil. O kişi bir bebek bile olsa. Ya anlıyorsa? Belki de o yüzden ağlıyordur." Bu sözler Ege'den gidiyor Masal'a.

Kitabı okurken çocukların en çok kendisine yakın yaş grubundakilerin söylediklerini dikkate aldıklarına tanık oluyoruz. Bu nedenle aslında arkadaş seçiminin nasıl önemli olduğunun da tekrar farkına varıyoruz. Birbirinin gelişimine katkı sunan, olayları eleştirel şekilde değerlendirebilen ve daha önce farkına varamadığı konuları önüne sunan arkadaşlar bu mektup arkadaşları. Örneğin Ağustos Böceği ve Karınca masalında ikisi de Ağustos Böceği'nin tarafında yer alıyor ve karıncanın davranışını bencilce bulduklarını söylüyorlar. Karıncanın yardım etmesinin daha uygun olacağı ve böylece Ağustos Böceği'nin hatasını fark edeceğini düşünen çocuklar paylaşmanın daha iyileştirici yanına vurgu yapıyorlar. Elbette diğer taraftan eleştirel okuma pratiğini de sunuyorlar bizlere.

Çocuklar doğaya da oldukça duyarlılar. Sadece küçük bir kaç ayrıntıya takıldım ister istemez. Onları da belirtmek istiyorum. Bir mektubunda Ege okulunda verilen kurallardan "Odasını kendi topladı, yatağını yaptı" diyor ve bu kısma cevaben "Sence bu annelerin işi değil mi?" diye soruyor Masal'a. Masal da aslında bu işleri kendilerinin yapması gerektiğine vurgu yapıyor ve sadece yatağını annesinin yaptığını söylüyor. Bu kısımda içimden sadece annenin değil, babanın da ev işlerine dahil edilmesi, örneğin Masal'ın bunu sorgulamaya açık hale getirmesini dilemiştim.

Kitapta ayrıca cinsel istismar konusu da vurgulanıyor ama çocukların yaş grubuna göre. Bedenlerinin kendilerine ait olduğu ve istenmediği takdirde kimseye yanaşmak veya kendilerini sevmelerine izin vermek zorunda olmadıkları çok net vurgulanıyor. Çocukların bu konudaki farkındalıklarını arttırıcı bir mektuplaşma kısmı, bu konunun geçtiği yerler. Ayrıca akran zorbalığına maruz kalan Ege'nin sözlerine, Masal'ın neler yapılacağına dair açıklayıcı mektubu yetişiyor ve bu da önemli bir konu. Yine aile içi şiddet konusu da oldukça ince bir mektuplaşma ile ortaya konuluyor. Basit bir mevzu yüzünden tartışan anne babaların arasında kalan çocukların ruh halleri oldukça güzel bir şekilde ortaya konulmuş. Ses tonunun değişmesinin bile çocuklar tarafından fark edildiğine vurgu yapılıyor.

Mektuplar 8-10 yaş aralığına uygun diye belirtilmiş ama bence hemen her ebeveynin alıp okuması gerekenlerden bir kitap elimdeki. Çocukları daha iyi anlamak için herkes kendi çocukluğuna dönebilir elbette ama bazen içine girdiğimiz role kendimizi fazla kaptırabiliyoruz. Dolayısıyla bu kitap bize bir yanıyla çocuk yanımızı da hatırlatıyor. Çocukların birbirlerine resim yapmaları, karikatür çizmeleri de ayrıca okumayı keyifli kılıyor. Günümüzün tüm hızında, hengamesinde, bir soluk aldıran ve mektup yazmakla, mektup almak ve o heyecanı yaşamak duygusunu hatırlattığı için bile kıymetli bu kitap. Tavsiye ile.. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder